SEN YOKTUN – Toplu Şiirler

Öteki Yayınları – 2020

Keşke  Yanımda Olsaydın Eğer

 

kışın-yokluğunda çok kar yağar ve hep üşüyorum

küçük bir kuş kadar saftım kanatlarım ince tül kıyısında

keşke hiç gelmeseydin ve girmeseydim o kente

hiç konuşmadan ıslak kaldırımlarda yürüdüm, saç tokan bendeydi

ona sarıldım, muhtemeldir ısınır belki  ve mutlaka her oda

kar çok soğuk,gözlerini  verseydin keşke

 

en ucuz otel aradım, şarap kokulu duvarlarıyla  senden habersiz

sakalım, bıyıklarım ve kalan saçlarımla beyazdım görünen aynada

mezarlıktayım…bağırıyorum…hey…sensiz bu kent ve kaldırımlar

dönemedim sayfalarına alfabenin son harfi

her gün aynı yüzle uyanıyorum, biraz daha yaşlanmış kavanoz  içinde

yanımdaydın ve yoktun saatler durmuştu merdiven başında

düğmemi dikiyorsun parkamın son  anılarıma kızmadan

uzun soluklu bir rengindeydi elbisen, ellerim  soyunduğunda

dokunmasaydın keşke

 

birden bire kuş bıraktı kanatlarını, rüyalar uykudaydı

kent eskidi, yollar ve lambaları direklerin avuçlarında gölgeden

izleri kalan bütün ışık pervanelerinin hazin öyküleri anlatıldı

sürgün, göçmen uzun  hayatında çıplak kalan ağaç bendim

balkonunu terk etmiş yaprakların hışırtısı düştü toprağa

kediler yol  verdiler, hep sensizim  dağınıklığıma ıslaklığına

gelseydin maviler sıcak alevine ellerim keşke

……………………………………………………………..

Her Oda Kendi Günahını Saklar

bir yıl daha geçti ve  yaşlandık zamanın  bir yaprağına

adını  unuttum  bu aşkın.gidiyoruz hep birlikte

biz  artık  yağmuruyuz  bütün özlem bulutlarının

Smyrna’nın veya deli bir şairin yazdıklarında

elbette

 

uzundu ayrılıkların çığlığı tren yolculuğundan

yürüyen  duvarların gözlerinden düştü, pencereye mor

masalar ve komodinler iç çamaşırı kokuyordu naftalin için

her odada kendi günahını asan çamaşırlar serildi önce

rüzgar eşliğinde kanatlarıyla el sallayan kuşları bırakacaktım

ateşin ve rüzgarın peşinden koştuk vatansızdık biliyorum

sarıdaydık, odamız ve kitaplarımız itirafımız renginde

çocuklar kısa ömürlüydü gülün ölmeden önce

 

akşamdan kalan bir keman sesinde hüzün, kusar

anılar,üst üste yığılmış zaman eskisi sandalyeler

bana ait bir şeydi gözlerinde gördüğüm  yağmur

büyümüştüm yaşımdan çok, her şeydi

havaya savrulan bildiriler bavuldan sonra kalan mektuplar

yapayalnız  ve aç bakan rıhtımın ulumasında ay vardı

deniz gelmeyen bir geminin güvertesinde ilk ve son konuk

ben sen ve sarhoşlar

 

senden saklamamalıydım ellerimi masallardan kaldı

tuzunu ayak izlerine bırakıp  giden dalgaların şarkısıydı dilimdeki

hecelediğim ezgilerin en korkuncu kaldı tarihimde, gitmiştin

geceyi soyunmuştuk divanın üstünde tütsülenmiş mum

ellerimiz çırılçıplak sıcaklığını paylaştı ekmeğin

çürümüş  zemin tahtaların üstünde  deliksiz uyuyan ayakkabı ve çoraplar

böyle bir saatte sessizce ,  giyinip gitmeliydin

 

ah, kiraz mevsiminden kalanlar arasındaydım

çok zor günlerdi, zaman yağmur içindeydi damlalar

taş duvarların arasında akrepler uyuyordu karanlığa biliyorsun

sisin içinde kalan buzlu cam yırtılmış fotoğrafın kıyısı

jandarmalar geliyor ipinden kopmuş siyah kuklalar

çatıdan akan yağmur sularının trampet sesinde sana gelirdi

üşümeyen ellerim ve ellerindi dışarıda kalan gölgeler içinde

 

her şeyi konuşabilmeliyiz saf ve dürüst yollarda, anlatmalıydım

saksafon sesine koştum ışığımdı ses, aydınlığım, hüznüm

rüzgar sesimizi alıp gitmeden şarkılarımızı söylemeliydim

biliyorsun, saatler kendi içinde uzun bir yol

uzun pardösülü bir şemsiye kaldı köşemde

 

zamansız kaldım ellerine-saçlarına-gözlerine

hep yarım kalmıştı ezgilerimiz, bakışlarımız, ellerimizin titremesi

onu ben öldürdüm-gözlerinin yakamozlarını önce

bir nehrin kıyısında tanrı uyandı, aşağı giden su buluttu.

tren raylarının çakıl taşlarında kan izleri yoldaşımın

bezden bebekler severdik, diğerleri  içimizde ölenler gizlice

 

ve sonra okyanus gemisi vuruldu hayallerimize

uzun bir havanın güvertesinden atladım kampanalar çaldı

mektup yazamadım kendime, yolculuğum hep içerden  suskunluğuma

yarım kalan örgü kazağımın ipin ucundan gittin, çözüldü yılların motifleri

ip koptu gecenin yarısında karanlık düştü örümcek ayaklarıyla

ıslak izlerinde, yüreğimizin zemin üstüne, taş yüzüne

sen benimle gelmeyince

 

sidik ve rutubet kokan bir tarihin ülkesindeydik

yağmur yağmasa da olur, sular kir içinde kendine akar

böyle bir haftada ölmemeliyim aslında, biliyorsun

ölü bir gerillanın cebindeydim, mektuptum, fotoğraf, anı

ve hayat  aynı  yoldan aynı kurşuna sıkıldım

buharlı tren kırmızı kiremitli köprüler  evden ötelerde

ıslak miğferleri  kaldı hayvanların gömdüm  saatlerini

karşı kıyıdaydı ölüler, uyuyorlardı ellerimizi bekleyerek

sonra ben öldüm, saatsiz ve zamansız aç bir kuşun yanında

beni nereye götürüyorsunuz diyemedim

 

hayallerimi-hiç su yok umutlarım kurudu

üniformalar değişti, ben beyaz giyerdim, geceleri yalnızlığıma

suyum yok-çocuklarım yok-faşistler yeşil giyiyor, her yer siyah

beni nereye götürüyorsunuz-ilk taş yontusunda ordaydım Turabdin

ilk kurşunda vurulan bendim, bütün üniformaları soyundum, denizi de

gardiyan, suyum yok, ben sürgündeyim, ben mülteciyim ruhuma

mektup yazacak umudum ve kağıdım ve kalem ve gözlerin

ben iskelede ağlayan çocuk, ben gevrek satan, su yok

tükendin kuşların yürek odasında  sevgilim, perçeminde

sen gözlerimi okşamadan,öksüz gidince

2020 – İstanbul

………………………………………………………

Sosyal Medya'da Paylaş!

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on telegram