VİRAN ŞİİR – Sayfo’dan Sonra Madrina – Toplu Şiirler

Klaros Yayınları – 2021

2021  YAŞAR KEMAL ŞİİR ÖDÜLÜ YARIŞMASINDA 1.LİK ALAN ŞİİR

Tren Ölümü  Taşıyordu Madrina

geçen zaman nereye gider, ben nerde kalırım hangi saat

anılarım nerde birikir kaybettiğim çocukların elleri hep üşür

ruhsuz beden ne kadar gidebilir, nereye gider geride kalan

çok kötü, gitmeyebilirdin ardımdan

gitmeyebilirdim

 

gitme dön

bir adım daha atarsan ölür ucundan yakalandığım  bahar,

toprağın uykusuna  küçük bir dal  yerleştirilmiş mayın tarlası

hayat, ani bir pencereden düşerken geldi bakışların derinliğinde

ölüm hep peşimizdeydi, solgun ve kızıl yapraklar

gözetleme kuleleri hayatımızın bütün anılarına düştü

havada, tahtaya asılı terazilerin bir kefesinde yerleşmiştik

trenler, vagonlar insanlar sığırlar ve köpekler aynı baktılar

hep baktılar ,zabitler,arkasında yoktu bekleyenlerim

yoktu adalet

 

tahtaları çürümüş dişleriydi faşizmin, gıcırdardı vagonlar

soğuk, çok soğuk bulutlar düştü beyazlığında, ağırlığımda

hayatımda konuşmadığım kadar hızlı koştum sana

taşlara ve yabani otlara takılarak düştüm, nasıl düştüm

sütüm yoktu verecek, ellerimde sıcaklık umudun tesbihi

otların üzerinde uyuduk penceresiz ve soluksuz çocuklardık

açtık, aynı tabağa aynı anda bakardık köpeklerle

tanrı bizi izliyordu

tanrı bizi siliyordu, şefkati kar ve buz içindeydi  küf odaların

 

uzak olsun, daha uzak aksın hep yılan kıvrımları

geçen buharlı trenin varacağı istasyonun olmamasını dilerdim.

trenin durmaması, yaşamamız demekti. biliyorsun, umutlanmak

istasyonda durmak ayrılık, istasyon ölümdü kuyulardan Sayfo zamanı

doymak için birbirimizin yırtık elbiselerinden kaçan sıcaklığa sarılırdık

ah…Madrina, su yoktu,  parçalanan hayallerim ve ekmek

 

 

raflar dolusu klasörlerde kaldık nemden renklerini öldüren fotoğraf

tütün zehiri son içimde sigaranın katran kokulu dudaklarında

nefes alamadım, çıldırıyordum rüya değildi, gidiyordum

birisi niye gider…nereye gider…niçin,  sensizdim

soluksuz ve aç dağların sesinde izdim, dikişsiz kefen

unutulduk

 

barakalarda son kez tüten ekmeği gördüm, dokunamadım dumanına

dokunamadım o koku çıldırdı zaman içimde çılgın

ölüyorum tanrım, ekşi mayalı ekmek sıcaklığında kokusu al beni yanına

ah Madrina, kurtulursan ve yaşarsan benden sonra bulutlara

ekmeği sev benim için…dolu ağızla dolaştır yanaklarında

soluğun tutulsun, irileşen gözlerinle yutmadan önce

gözlerin büyüyecek boğulur gibi bak, beni an beni düşün

ağır ağır büyüsün ağzımda  yutmadan önce

 

orkestra çalıyordu, herkesin ritm tutturduğu anda hayatımdan

üst üste tahta ranzalarda, paçavralar arasında bitler ölüydü bizden önce

gözlükleri yuvarlak ve ince uzun elbiseliydi gece kör

ay yoktu, gözlerim, ölüydüm kendini yutan sessizlik

ince uzun boyunluydum beyazdan daha beyazdım yolun çizgisinde

korkunun rengindeydi içine ağlayan  çıldıran  çoğunluk

 

ayaklarım çıplaktı, dişi kırık tuşuydum zamansız bu hayatın

ellerimi uzattım hafif kıvırcık saçlarına ince uzun bellerinde vücudun

tokan yoktu. yumuşak ve güzel kulakların ve küpeden artan yüzük

hepsini verdim, aldılar…daha da aldılar,bizi de en son

ağlayan bakışlarımdaki çığlığı bırakarak, derinlere , çok derinlere

gidenlerdik, uğultusu içinde toplu halde gömülenlerin

 

gürültü vardı, atlılar, zabitler, açlık, ölüm ve ayrılık kar üşüyordum

dalları ağaçların, kanatları tanık kuşların ve teslim olan rüzgar

gözlerimdeki şarkılar sessizliği severdi, uçmayı her mevsim

çok uzun bir yolculuktu biliyorum ,biliyorsun  yokluğun derinliğini

ah beni anlatan ağıtlar  ,içimde  öksüz kalan rüzgar, beşikteki  hayat

 

yüzyıllardır yaralarım kanıyor, tarihin son nefesinde saklandım Madrina

gece çöküyordu tarihin çocuklarına kafileler  üstüne, kan  renginde ay

bilmiyordum ölümün nereye gittiğini, donmuş gecede alevlerin çığlıkları,

ruhumu çalıyordu bitmeyen bir ezgide, sürekli ruhumu  kanıyordum

tek tek ayrılırken son kez bakışlarını taş yontusuna bırakan çocuklar

 

herkes ordaydı,

komşularımız duaların en uzun yoksulu mintanların,çatlak deriden

meydanda toplandık hepimiz titriyorduk alın terimiz soğuklardaydı

kar üşüyordu,yağmur sırılsıklam kendi bulutlarından düştü gözyaşı

sırayla ölüyorduk son duanın bitiminden az önce kuşlar uçtu

kanatlarında son şarkıları terk edilen evlerin avlusunda ninni

son bakışlarındaydı  tanrı, ölülerin ardında hiç kimse konuşmadı

kayıp giden zaman,donup kalmış geçmeyen karanlık

ölümün ölüm, açlığın açlık olduğunu  öğrendik

 

dokunduğunda sallanan ahşap bir masanın üstündeydi cam hayat

kırılgandık, ürkek, belki de korkak isler içinde kalan eşkıyaların gölgesinde

konuşacak, gözleriyle ısıtacak gölge aradım kadim bir hayatın kentindeydim

havariler gidiyordu , gururla yakarak  ateşi bir yük gibi kanatlarından düşen

ilahileri  içtim, hep suskundum, tepelerden aşağı  ,çalı çırpı değersiz

yutkunarak  ve  yuvarlanarak bütün dillerinde duaların

 

susmak zorundaydım, Madrina,

mızıka çalan bütün çocukları tanırdım saklanan bakışlarımdan her biri

tarihimden geçen aynı öykülerin siyah renklerinden kalanlardı elbette

birbirine yaslandı elleri bağlıydı insanlar kenara açıldılar ve el salladık

kendimize,celladımıza…kapkaraydı giysileri, saçları ve elleri geçmişleri gibi

bir silah patladı içimizde, biriken bütün kuşlarımız uykudaydı o an

aramızda nehir vardı, aramızda mayınlar ve hainler su aktı

kendine doğru açıldı penceresi hayatın, ben esmerdim

hep esmerdim ekşi mayada  kokusu ekmeklerin

 

buğday kokuyordu ellerim taş atmamıştı yollarına atmacaların

gidiyorduk, hüzün ve ölüm yolumuzdu kuyu başına geniş ve derin

başında papatyalardan bir taç gelinliğin içinde çocukluğumuz  bitti

çok canım yanıyor…içimin en içinden alevli su akıyor şimdi  gözlerime

rüzgarı duyuyorum, sesini Madrina,  her gece bana sen uzun bir yol

dikenlerden  yorulmuş  kan kokusunda  uzaksın yıldızlar gecelerin

 

ah yeniden doğmalıyım anneme ve senin ellerine,

ve kısık gülerken gözlerinden aksam ılık şarkılardaki yaşlar içinde

öpsem, gülsem, sarılsam…ekmeğe doysam gibi ekşi mayalı hayat

paslı vagonların gıcırtısına asılı kalan tarihin utancında hep çocuk

hep şarkı ve hep taş duvarların dili olsam sana gelsem ve uyusam saçlarında

omzunda, yüreğinin saatinde,  küçük avuçlarındaki dudaklarından ölsem

ölsem ve tekrar sana ölsem,

ah…Madrina  ölmeden önce

Sosyal Medya'da Paylaş!

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on telegram