AMMO BAHEE – Allah ile Diyaloglar

ŞİİR/ TEK PERDELİK TİYATRO OYUNU

ALAN Yayınları – 2020

Allah İle Diyaloğlar

Asirutho ‘am Aloho

 

Aloho…ne kadar uzun bir karanlık

Aloho, ne kadar uzak  sana gönderdiğim hıtroseslerin gölgeleri

katran karasında mehtabı arayan bulutların peşinde sürgün

evindeyim,manastırdayım,unuttuğun çocuklardan biriyim siyah

gözleri kadar siyah bir odanın taş duvarları arasında örümcek

ağlarından bakan,  umutları unutulmuş kuş yumurtasından biri

 

uzun soluklu böceklerin kanatlarına yapışan ışığın ilahi sesinde oturuyorum

kalın ve uzun taş duvarların sol alt köşesinde,Turabdin’in

derin bir pencereden sedroseslerin peşine gitti rüyalarım,çocuktum

annesizdim,babasızdım,kanatsızdım,çorapsızdım buz günlerinde

büyüdüm sürekli küçülen duvarların taş aralarında,evinde konuktum

hiç gelmedi annem,babam sen Alohohiç gelmedin,unutuldum

 

hırçın akan bir zamanın kıyısında sığınağımı kaybettim,mavişandı

annemden kalan, nazar boncuklu bakışlarından sıcaklığı saklayan tülbent

ellerinin nasırları,parmaklarının dokunuşu kaldı iğne oyası sarmalında

mutlak umutlarıydı her rengin içinden taşan bakışları,Mor Efrem’den kalan

ninnisiydi bana saklanan derin anlamıyla kilise duvarlarının

 

ben dikenlerini kendine saklayan bütün renklerin kadifesinde gülüm

herkes bilir,katedral…yaslandığım serinmadroşo  ezgisi

herkes bilir zangoc ve sesiyim içime gömdüklerimin

 

sen de biliyorsun Aloho,

kendine söylediği uzun boylu ağıtların gölgesindeyim artık

unutulmuş kilisenin rutubetli şarkılarından daha hazindi bana bakanlar

bakışlarında saklanmış bulutları vardı hayatın, beyaz kokulu

Sana yazılmış mektuplar gönderirdim her çan melodisinde…

ovaya sınırın öbür yakasına,sana, anneme gönderirdim

penceremden dar ve ince deliğin havasından  sana bakardım

karanlığın içinde bana göz kırpan yıldızlar, biliyorum

o sendin, yorgunluktan,ayakta uyurken saçımı karıştırırdın

 

bir takvim sayfası yapışmış hayatımın duvarlarına,

hiç eskimeyen rakamların ağırlığıyla

susmayan beklentilerimin yorgunluğu kambura dönüştü yüreğimde

sırtımın büklümleri ondandır,ağır ağır yürüyüşüm

ah o ağırlık kirpiklerimin en uzun yolcusu,

hayallerimin ağır taşı ve ömrümün anlamı

yüz…yüzünü unutmam için bütün duvarlar bana kapandı

çan seslerinden,bahro

Sugyotho İlahilerinden düştü, hayatım sınırlarına

 

ellerimin yorgun bir halatına bağlı ağırlığın askısını taşıyan taş

hep taş…hep çan ve sallanan bir melodinin sonunu bekledim

gitmedi annem…kalmadı annem…gelecek annem…

 

ahAloho,

günü ben doğuruyorum,uzun soluksuz bir derinkuyu Mezopotamya’nın

yüksek taşlardan ovaya dökülen ezanın peşinden, sesin peşinden, ulyotho imgesinden

duvarların korkunç  ve sonsuz sorgusuna  aldırmadan

çanı koşturuyorum,kendime ait bir şarkı,bir  feryat aslında sabah

çılgın bir at,ovaya,oradan uzak ovalara,görmediğim kentlerin duvarlarına yanık

bir buğday kokusu içinde gidiyorum…kapıları çalıyorum…derelerden

su çalıyorum yangınına kuyuların,zaman hep uzunezgiler içindedir

 

annem gelecek…

ağaçların son meyvesini saklıyorum dalların arasında hayal ettiğim

bakışlarından düşen basmalı elbiselerindeki son cebine saklayarak

hiç kimse,

ama hiç kimse anlamıyor benim her gün yorgunluğa düşen yolculuğumu

ayaklarımın dibinde çakıl taşları ve deve dikenlerine çığlık

yüreğimde taşıyorum bilmediğim yolları ve geleceğini bildiğim hüzün

ağır,çok ağır saatlerindeyim ömrüm uzun ayrılık

 

annem orda,Aloho

annem bu ağacın ardında,annem duvarların

annem uykusuzluğun kanatlarında…

annem orda,görmediğim ve ulaşamadığım bir kavuşma şiirindesaklı…

saklı…orda…kanatlarını örüyor gözyaşlarından tel örgülerin

mayınların,jandarmaların,uzun dağbaşlarının,bulutların kavuşmaya

dökülecek saatlerini, kan şafakların ardından usulca

sende biliyorsun Aloho

 

annem orda

annem bu ağacın ardında

annem duvarların,annem uykusuzluğun zindanlarında

annem orda,görmediğim ve ulaşamadığım uzun bir  şarkınınortasında

belki de Mor Efrem’in şiirinde, bir duanın ezgisinde  meleklerin içinde,

gizlenip saklanmakta hergün her namazdan sonraki çocuk korosunun bakışlarında

 

belki geldi annem, mutlaka gelmiştir annem,ımmi!

 

o bıraktığı çocuğu aradı durmadan,büyüdüğünü anlamadı sarmaşıkların

beni bıraktığı yaşta aradı,

bakışlarını boğan gözyaşlarıylazebnoarixo

çok zaman

 

gelmiştir…

gece yarıları beni terkeden uykunun karanlığından

sıyrılmak isteyen ruhunu da ekleyerek sırtına,

yükü ağırdı annemin…

biliyorum, duvarı yoran sarı saçlarının buğdayını Turabdin’in

hep soğuk esen sabah rüzgarında,matro

en son birlikte geçtiğimiz duvarın ve içine girdiğimiz

büyük ahşap kapının kurtlarını tanımadan, onlar çocuktu,

kapı gençti,sesler daha ruhani bir melodinin içine,annemi yazmamıştı

benburdaydım

ben onu bekliyordum

ben Süryani,ben Müslüman bütün çocukların alay ettiği

ve gülerken yüzlerini çevirmedikleri ve hergün büyüyerek artan ağırlığıyla

 

beni kurtarmalıydı ımmi

gelmeliydi annem…

bu yalnızlıktan ve kimsesizlikten ve hiç ısınmayan avuçlarımı

köz bir ormanın bitmeyen külünden

 

hep bekledim

hep bekledi…

hep gelecekti…

hep gelecektim.

açlığımı alan kutsal sayıp içtiğim,ekmeğimi ıslatan su…

Mor Yakup’tan

 

tandırda kurutulmuş kutsal ekmeğin suyu benim,

hayallerim kadar bulanıktı ufuklardan beklediğim

belirsiz bulutların dönüp dolaşıp kale surlarından

İto Derbin, Kırklar Kilisesinden içeri giren davetsiz misafir

ağlamaktan yoruldum,sabahtım …

ağlamaktan kurudu derelerin serin sularındaki gölgeyalnızlığımdı

terkedilmişliğim,açlığım,kaybolan mesihtim gülmelerin

bakışlarıma gömerek beni boğmaya gelen sevincim

 

çalan her kapıyı,annemdir diye koştum,

örtülü yüzünü açan her kadına baktım gülümseyerek ve şaşkınlıkla

o..o..evet o geldi…gelecek diye beklediğim

günlerin sabahına kadar gözlerim açık uyudum.

şar..yarı uykulu gözlerimi kalın duvarlı geceye asarak…

 

gelmedi…Aloho,

neden gelmedi ki !

beni istemiyor mu

beni özlemedi mi !

çirkin olduğum için mi, biraz kamburu hayatın

kısa boylu ve hep çocuk bakışlarım mı bozdu rengini dünyanın

yangınımı söndü yüreğinin…

başka kardeşlerim mi oldu,çok ve ceylan

hastalık mı tuttu,mayın mı döşendi ufuklarına umudun

onlarmı sur dikti kapılarına annemin!

Sosyal Medya'da Paylaş!

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on telegram